Eritre - Etyopya Savaşı ve Eritre'nin Kimliği - Afrika üzerine makaleler (3) - (Ahmet Varol)
Ahmet Varol
Doğu Afrika, Afrika'nın son yüzyılda en önemli çatışmalara ve kargaşaya sahne olan bölgelerindendir. Bu bölge geçtiğimiz haftalarda da bir savaşa sahne oldu. Bugünkü yazımızda Amerika'nın müdahalesi sonucu çabuk biten bu savaşın ve bölgedeki statükonun genel bir değerlendirmesini yapmak istiyoruz.
Savaş bilindiği üzere Eritre'yle Etyopya arasında gerçekleşti. Oysa Etyopya'nın eski diktatörü Hiela Mariam'ın tahttan indirilmesinden sonra iş başına gelen yeni Etyopya yönetimiyle yine adı geçen diktatörün uzaklaştırılmasının ardından bağımsız olan Eritre'nin ateist - sosyalist devlet başkanı Asias Afewerki'nin arası son zamanlara kadar gayet iyiydi. İkisi birlikte İslami kimliğinden dolayı bölgenin stratejik yönden en önemli, coğrafi yönden de en geniş ülkesi Sudan'a karşı cephe alabiliyor; savaş açabiliyorlardı. Ancak Afewerki'nin önemli bir özelliği de Amerika ve İsrail'in "saldır" dediğine saldırması, "yakala" dediğini yakalamasıdır. Onun için dostluğun veya aynı düşünceleri paylaşıyor olmanın çok fazla bir önemi yoktur. Eğer bunun önemi olsaydı, bağımsızlık mücadelesi esnasında Eritre halkına büyük destek veren, bir milyon Eritreli mülteciyi barındıran Sudan'a sadakat gösterir, Amerika ve İsrail'in hatırına bu ülkeye saldırmaktan kaçınırdı. Ama onun vefakarlık gibi bir sorunu olmadığından daha çok karnını doyuranların direktiflerini yerine getirme gereği duymaktadır. Böyle olduğundan dolayı rasyonalist de düşünemiyor. Öyle düşünebilseydi Yemen'in Kızıl Deniz'deki adalarını işgal etmemesi gerekirdi. Çünkü bu adaların işgali ona düşman sayısını artırmaktan başka hiç bir yarar sağlamamıştır. Ancak Yemen bundan önceki dönemde hükümete İslami bir partiyi ortak ettiğinden, Körfez meselesinde Amerika'ya destek vermediğinden ve Ortadoğu'daki "İsrail'le uzlaşma" çalışmalarına katılmadığından cezalandırılması gerekiyordu. Amerika ve İsrail de ekonomik yönden köşeye sıkıştırdıkları, siyasi kıskaca aldıkları Yemen'in bir de Eritre devlet başkanı tarafından hırpalanmasını, paçalarının yırtılmasını sağladılar. Bu açıdan baktığımızda onun geçtiğimiz haftalarda ani bir şekilde Etyopya'ya saldırmasında da bir bit yeniği olduğunu düşünüyoruz. Ama bu iki devletin birbiriyle savaşması Sudan'ın güneyindeki, ayrılıkçıların lojistik yönden iyice zorlanmalarına sebep oldu. Son zamanlarda zaten sürekli kan kaybeden bu ayrılıkçıların söz konusu iki ülkenin lojistik desteğinden mahrum kalmaları tümüyle yok olmanın eşiğine gelmeleri gibi bir sonuca yol açabilecekti. Amerika ise Güney'deki ayrılıkçıların her zaman Sudan'ın baş belası olarak kalmalarını istiyor. Bu yüzden Eritre - Etyopya Savaşı'na hemen müdahale etti ve büyük ihtimalle kendinin başlattığı bir savaşı yine kendi bitirdi.
Bilindiği üzere Eritre'deki bağımsızlık mücadelesi İslami anlayış sahiplerinin destekledikleri ve sahiplendikleri bir mücadeleydi. Ancak ne yazık ki, son yüzyılda sömürgeci güçlerin bu tür bağımsızlık mücadelelerini hedefinden saptırma oyunları Eritre'de de başarılı olmuş ve asıl mücadeleyi başlatanlar değil sömürgeci güçlerin desteklediği gruplar kurulan bağımsız devlette ipleri ellerine almışlardır. Bunun nasıl gerçekleştiğini anlatmamız için sözü bir hayli uzatmamız gerekir. Ancak şunu bilmeliyiz ki, oradaki bağımsızlık mücadelesini sahiplenmemiz bugün kurulan bağımsız devletteki siyasi yapıyı, statükoyu sahiplenmemizi gerektirmez. Bu yapıyı sahiplenmek yerine sömürgeci güçlerin özellikle son yüzyılda, gerçekleştirdikleri bu saptırma oyunlarının irdelemesini yapıp da aynı tuzağa yeniden düşmemek için ne gibi tedbirler alınması, işin başında nasıl tavır sergilenmesi gerektiği konusunu düşünsek daha yararlı olur. Sömürgeci güçler aynı oyunu yakın geçmişte Filistin'de oynadılar, bugün de Kosova'da oynuyorlar. Hedef sadece belli bir toprak parçasının bağımsız olmasını sağlamak olmamalıdır. Çünkü işin gerçeğinde toprağın küçük parçalara ayrılmasındansa küçük parçaların birleştirilip global bir güç oluşturulması daha efdaldir. Asıl hedef zulümden kurtulmak ve Allah'ın hükümlerini hakim kılmak olmalıdır. Eğer bu gerçekleşmezse, kurulan yeni yönetim zulümde ve inkarcılıkta eskisini aratmıyorsa o zaman küçük küçük devletçikler oluşturulması sadece sömürgecilerin işlerine yarar.
kaynak: vahdet.com.tr
Doğu Afrika, Afrika'nın son yüzyılda en önemli çatışmalara ve kargaşaya sahne olan bölgelerindendir. Bu bölge geçtiğimiz haftalarda da bir savaşa sahne oldu. Bugünkü yazımızda Amerika'nın müdahalesi sonucu çabuk biten bu savaşın ve bölgedeki statükonun genel bir değerlendirmesini yapmak istiyoruz.
Savaş bilindiği üzere Eritre'yle Etyopya arasında gerçekleşti. Oysa Etyopya'nın eski diktatörü Hiela Mariam'ın tahttan indirilmesinden sonra iş başına gelen yeni Etyopya yönetimiyle yine adı geçen diktatörün uzaklaştırılmasının ardından bağımsız olan Eritre'nin ateist - sosyalist devlet başkanı Asias Afewerki'nin arası son zamanlara kadar gayet iyiydi. İkisi birlikte İslami kimliğinden dolayı bölgenin stratejik yönden en önemli, coğrafi yönden de en geniş ülkesi Sudan'a karşı cephe alabiliyor; savaş açabiliyorlardı. Ancak Afewerki'nin önemli bir özelliği de Amerika ve İsrail'in "saldır" dediğine saldırması, "yakala" dediğini yakalamasıdır. Onun için dostluğun veya aynı düşünceleri paylaşıyor olmanın çok fazla bir önemi yoktur. Eğer bunun önemi olsaydı, bağımsızlık mücadelesi esnasında Eritre halkına büyük destek veren, bir milyon Eritreli mülteciyi barındıran Sudan'a sadakat gösterir, Amerika ve İsrail'in hatırına bu ülkeye saldırmaktan kaçınırdı. Ama onun vefakarlık gibi bir sorunu olmadığından daha çok karnını doyuranların direktiflerini yerine getirme gereği duymaktadır. Böyle olduğundan dolayı rasyonalist de düşünemiyor. Öyle düşünebilseydi Yemen'in Kızıl Deniz'deki adalarını işgal etmemesi gerekirdi. Çünkü bu adaların işgali ona düşman sayısını artırmaktan başka hiç bir yarar sağlamamıştır. Ancak Yemen bundan önceki dönemde hükümete İslami bir partiyi ortak ettiğinden, Körfez meselesinde Amerika'ya destek vermediğinden ve Ortadoğu'daki "İsrail'le uzlaşma" çalışmalarına katılmadığından cezalandırılması gerekiyordu. Amerika ve İsrail de ekonomik yönden köşeye sıkıştırdıkları, siyasi kıskaca aldıkları Yemen'in bir de Eritre devlet başkanı tarafından hırpalanmasını, paçalarının yırtılmasını sağladılar. Bu açıdan baktığımızda onun geçtiğimiz haftalarda ani bir şekilde Etyopya'ya saldırmasında da bir bit yeniği olduğunu düşünüyoruz. Ama bu iki devletin birbiriyle savaşması Sudan'ın güneyindeki, ayrılıkçıların lojistik yönden iyice zorlanmalarına sebep oldu. Son zamanlarda zaten sürekli kan kaybeden bu ayrılıkçıların söz konusu iki ülkenin lojistik desteğinden mahrum kalmaları tümüyle yok olmanın eşiğine gelmeleri gibi bir sonuca yol açabilecekti. Amerika ise Güney'deki ayrılıkçıların her zaman Sudan'ın baş belası olarak kalmalarını istiyor. Bu yüzden Eritre - Etyopya Savaşı'na hemen müdahale etti ve büyük ihtimalle kendinin başlattığı bir savaşı yine kendi bitirdi.
Bilindiği üzere Eritre'deki bağımsızlık mücadelesi İslami anlayış sahiplerinin destekledikleri ve sahiplendikleri bir mücadeleydi. Ancak ne yazık ki, son yüzyılda sömürgeci güçlerin bu tür bağımsızlık mücadelelerini hedefinden saptırma oyunları Eritre'de de başarılı olmuş ve asıl mücadeleyi başlatanlar değil sömürgeci güçlerin desteklediği gruplar kurulan bağımsız devlette ipleri ellerine almışlardır. Bunun nasıl gerçekleştiğini anlatmamız için sözü bir hayli uzatmamız gerekir. Ancak şunu bilmeliyiz ki, oradaki bağımsızlık mücadelesini sahiplenmemiz bugün kurulan bağımsız devletteki siyasi yapıyı, statükoyu sahiplenmemizi gerektirmez. Bu yapıyı sahiplenmek yerine sömürgeci güçlerin özellikle son yüzyılda, gerçekleştirdikleri bu saptırma oyunlarının irdelemesini yapıp da aynı tuzağa yeniden düşmemek için ne gibi tedbirler alınması, işin başında nasıl tavır sergilenmesi gerektiği konusunu düşünsek daha yararlı olur. Sömürgeci güçler aynı oyunu yakın geçmişte Filistin'de oynadılar, bugün de Kosova'da oynuyorlar. Hedef sadece belli bir toprak parçasının bağımsız olmasını sağlamak olmamalıdır. Çünkü işin gerçeğinde toprağın küçük parçalara ayrılmasındansa küçük parçaların birleştirilip global bir güç oluşturulması daha efdaldir. Asıl hedef zulümden kurtulmak ve Allah'ın hükümlerini hakim kılmak olmalıdır. Eğer bu gerçekleşmezse, kurulan yeni yönetim zulümde ve inkarcılıkta eskisini aratmıyorsa o zaman küçük küçük devletçikler oluşturulması sadece sömürgecilerin işlerine yarar.
kaynak: vahdet.com.tr